Bazen yaşam sevincimizi koruyamayız.
Elimiz kolumuz kalkmaz.
Canımız bir şey istemez.
Kalbimiz sıkışır.
Kötü hem de çok kötü oluruz.
Korku, öfke, pişmanlık, acı üstümüze çullanır.
Bir cenderede sıkışırız.
Cendere gerçektir.
Orası çukurdur.
Bazen adım adım, bazen küt diye düşeriz. En yakınımızdakileri suçlar, öfke ile kavruluruz.
“Onunu yüzünden”, “Bunun yüzünden”, “Bana şunu yaptı, bana bunu yaptı” “Bana bunu yapmaya hakkı yok” diye patlama yaşarız.
Bu aslında ayağını çarptığın ve canını yaktığın için sehpayı dövmektir.
Çocuk kandırır gibi kendimize bunu yaparız.
Çukura indikçe ineriz.
İndikçe yalnızlaşırız.
Yalnızlaştıkça suçlama ve savunma anlamsızlaşır.
Kendimize acır, hüzne dalarız.
O derinlikte
O sakinlikte
O yüzleşmeyi yaşar ve kendimizin o halini anlarsak çukurdan çıkmaya başlarız.
Anlamayıp diretirsek günler, aylar, yıllar boyu hatta bir ömür orada kalabiliriz.
Bir yanımız çıkmak ister, bir ayağımız çukurda kalır, sürüne sürüne yaşam savaşı veririz.
Çukurun çıkışı; kendini farkındalıkla anlamaktır.
Her halinle kendine kabul vermek ve sevmektir.
Kendinleşmektir. Özgün ve özgür olmaktır.
Kendini seven dünyayı sevebilir.
Kendini bilen yaşamı kucaklayabilir.
Warren Buffet’ın sözü ile noktayı koyalım;
“Kendinizi bir çukurda bulursanız yapmanız gereken şey; kazmayı bırakmaktır”