TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

İşinize Duygusal Emek de Harcıyor musunuz?

Yazının Giriş Tarihi: 22.11.2021 09:49
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.11.2021 09:49

Emek kelimesi Türk toplumu için çok anlamlıdır. "Emek olmadan yemek olmaz" atasözünü küçüklüğümüzden beri duyarak büyüdük biz. Yaptığı her çalışmaya emeğini koyması, gönlünü koyması ve gerekiyorsa baş koyması Türklerin genlerine adeta kodlanmış ve normalleşmiş bir durumdur.

Emek konusu Sosyologların da ilgisini çekmiş ve bilimsel platformlarda bu konuyu araştırarak bilimsel literatüre geçecek değerli çalışmalar yapmışlar. Bu araştırmacılardan birisi de  Amerikalı sosyolog Arlie Hochscild'dir. Hochscild bu konuya farklı bir bakış açısıyla bakıp incelemiş ve 1983 yılında yayınladığı "Yönetilen Kalp: Duyguların Ticarileştirilmesi" adlı kitabında davranış bilimi literatürüne "duygusal emek" başlığı altında yeni bir kavram kazandırmıştır. Hochscild kitabında çalışanların işlerini yaparken aldıkları maaş karşılığında bilişsel ve fiziksel emeklerinin yanı sıra duygusal emeklerini de kuruma verdiğini belirtiyor ve bunun da bir değer olarak görülmesi gerektiğini söylüyor.  Duygusal emek ile bahsedilen kişilerin kurumun onlara biçtiği görev karşılığında dışarıya karşı göstermek zorunda oldukları duygu durumudur. Örneğin hosteslerin, hemşirelerin, satış temsilcilerinin, çağrı merkezi çalışanlarının, garsonların işleri gereği hangi duygu durumunda olursa olsun müşteriye karşı sürekli güler yüzlü, anlayışlı ve pozitif olmaları gerektiği gibi. Kişi bu durumda kendi duygularını bastırarak  olması gereken duygu durumları ile yer değiştirir veya o duyguyu taklit ederek gerçekte yaşamadıkları duyguyu yansıtmaya çalışır. Bu durum kişi için bazen yıpratıcı olmasının yanı sıra  tükenmişlik sendromuna da sebep olabilmektedir.

Meşhur mutsuz palyaço hikayesi bu durumu çok güzel özetliyor. Bir gün bir adam psikoloğa gitmiş ve çok mutsuz olduğunu, artık kahkahalarla  gülemediğini, eğlenemediğini söylemiş. Psikolog bu konuda yardımcı olamayacağını ama şehre gelen sirke giderek oradaki palyaçoyu izlemesini  tavsiye etmiş. Çünkü palyaçoyu izleyen herkesin onun attığı kahkahalarla gülmekten yorulduğunu ve çok eğlendiğini herkese iyi geldiğini söylemiş. Adam mahçup gözlerle psikoloğa bakıp "işte o herkesi güldüren palyaço benim" demiş.

İş hayatında da birçok kişi işi gereği ne kadar stresli, sıkıntılı ve baskı altında hissetmiş olsa da gülümsemeye devam ederek sürekli nazik olmaya, anlayışlı olmaya kendini zorluyor. Eğer kişi yaptığı işe tutkuyla, sevgiyle bağlı değilse belli bir süre sonra kişinin kendini tükenmiş hissetmesi de kaçınılmaz oluyor. İşini severek yapmayan bir ilkokul öğretmeninin çocukların her tür yaramazlıklarını ve gürültüsünü hoş görüp gülümseyerek, sevgiyle eğitimine devam etmesi ne kadar zordur kim bilir.

Duygusal emeğin kişinin başarısı için faydaları da çok tabii. İşine pozitif duygularını da katarak yapan insanlar herkes tarafından tercih edilen, aranan, sevilen ve güvenilen kişiler oluyorlar. Bu durum o kişilerin kariyerlerinde daha hızlı ilerlemesine ve daha başarılı olmasına destek veriyor.

İş hayatında duygusal zekanın çok önemli olduğunu artık biliyoruz. İşimize bilişsel ve fiziksel emeğimizin yanı sıra duygusal emeğimizi de koymamız işimizin kalitesini ve başarısını artırıyor.

Güzel duygularla yapılan her iş güzeldir. Güzel düşünelim, güzel hissedelim ve işimize güzel duygularla sarılalım.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.