
Rembrandt’ın Düşünen Bir Filozof” tablosundan liderliğe dair bir ders çıkaralım istedim.
Paris'teki Louvre Müzesi'nde bulunan müze tarafından yakın zamanda Tefekkürdeki Filozof olarak yeniden adlandırılan Meditasyondaki Filozof 17. yüzyıl Hollandalı sanatçısı Rembrandt'a ait bir yağlı boya tablodur.
Bu tablonun günümüz liderlerine mesajları neler?
Gürültünün içinde liderlik etmek kolaydır. Asıl mesele, sessizliğin içinde kim olduğumuzu bilmektir.
Rembrandt’ın “Düşünen Bir Filozof” ya da orijinal adıyla “Meditasyondaki Fizolof “ tablosu içsel liderliğe bir yolculuk yaptırdı bana
Rembrandt’ın bu tablosu,
Loş bir odada, merdivenlerin gölgesinde oturan yaşlı bir adam düşünmekte.
Pencereden içeri süzülen ışık, ne altın bir taçta ne de kalabalık bir sahnede, yalnızca filozofun yüzünü aydınlatıyor
Buna rağmen en güçlü figür o, çünkü kendini tanıyan bir insanın huzuruna sahip.
Tabloya bakınca benim ilk fark ettiğim şey sessizlik.
Rembrandt burada sessizlik, dinginlik, bilgelik ve teslimiyet resmetmiş.
Bu tablo, o dönemin tipik barok gösterişinden çok uzak şekilde resmedilmiş. Sade ve derin..
Ama tam da bu sadelik, bana liderliğin özünü bir kez daha hatırlattı.
Bugün liderlik denince aklımıza genellikle kalabalıklar, sahneler, konuşmalar geliyor.
Çoğu zaman dış dünyadan aldığımız tepkilerle ölçülüyor başarı. Kaç kişi seni takip ediyor, kaç projen var, ne kadar görünürsün?
Oysa liderliğin bir başka yüzü daha vardır, içsel liderlik.
Rembrandt başka bir şeyi hatırlatıyor. Liderlik önce kendine rehberlik etmektir.
Filozofun yüzündeki dinginlik, bir bilgelik göstergesidir ama bu bilgelik bilgi yığını değil, farkındalığın sessizliğidir.
Lider, önce kendi iç gürültüsünü susturabilendir.
Kendini tanımayan birinin başkalarını yönlendirmesi, karanlıkta yol göstermeye benzer.
Rembrandt’ın filozofu bu yönüyle çağımıza seslenir: Gerçek lider, önce kendi zihninin gürültüsünü susturabilendir.
Düşünmeden yöneten, önce kendini ikna etmeden başkalarını ikna etmeye çalışan, eninde sonunda kalabalığın sesine karışır.
Bir liderin asıl sınavı, sessizlikte başlar. Çünkü yalnız kaldığında, unvanlar düşer, alkışlar susar ve geriye sadece “ben kimim?” sorusu kalır.
O soruya dürüst bir yanıt bulmadan yöneticilik yapılabilir, ama liderlik yapılamaz.
Liderlik de gerçek ışık, otoriteden değil, farkındalıktan doğar.
Bir lider ne kadar sessizleşirse, o kadar derin duyar; ne kadar derin düşünürse, o kadar adil karar verir.
Geçtiğimiz günlerde arkadaşım Mısır’dan adalet sembolü görselini içeren bir eser hediye getirdi. Ona her bakışımda tekrar tekrar düşündüm bir insanın ve elbette bir liderin adalet duygusundaki genişliğin hayattaki önemini… Lütfen siz de birkaç dakika bunu düşünün olur mu?
Rembrandt’ın filozofu yalnızdır ama yalnızlığı bir eksiklik değil, bir olgunluk hâlidir.
Bugünün hızlı, sürekli kalabalıklarda olan liderlerine bu tablo bence bir çağrı. Bir an dur, düşün, kendine dön.
Çünkü yöneticiler sonuç üretir, ama liderler anlam üretir.
Belki de liderliğin en değerli formu, en sessiz olanıdır.
Kendini anlayan bir lider, başkalarını da anlamaya başlar; çünkü empati, içsel farkındalığın dışa vurumudur.
Bugünün hızlı, gürültülü dünyasında “düşünmek” neredeyse lüks sayılıyor.
Ama liderlik, hızla değil, derinlikle ilgilidir.
Rembrandt’ın filozofu bize hatırlatır: bazen ilerlemenin en iyi yolu, bir süre durup düşünmektir.
Ve belki de o yüzden, gerçek liderler konuşmaktan çok dinler; kalabalığı sürüklemekten çok ilham verir; başkalarına yol göstermeden önce kendi yolunu bulur.
Tüm okurlarıma kendi içsel yolculuklarını tamamlayarak başkalarına ışık olacakları bir liderlik yolculuğu diliyorum .