İş yerleri ve iletişim derin derya bir konu.
İş’te iletişim! Diyorum ben.
Her iş yerinin bir dili var.
Kimi eril, kimi dişil.
Kiminde yakıp-yıkan bir dil hâkim.
Kiminde yapıcı-kapsayıcı bir dil.
Her iş yerinin bir habitatı yani yaşam alanı olması gibi bir hal bu durum.
Bazı işyerlerindeki stresi koridorlarından okuyabilirsiniz mesela.
O koridorlardan geçen insanların yürüyüşünden, vücutlarının duruşundan, mimiklerinden hatta en çok da şakalarından anlarsınız. Elinizle tutabileceğiniz kadar somuttur neredeyse o stres.
İşte o stres dile de yansır.
Milletlerin devraldıkları miras gibi işyerlerinde de kuşaktan kuşağa geçiyor dil.
Eril bir yapı hakimse direkt, hedef odaklı, belirgin ve nasıl desem? Duyguları es geçen bir iletişim oluyor miras.
Dişil bir yapıdan söz ediyorsak duygusal, iletişim odaklı, bağ kuran bir dil oluyor.
Fakat bununla kalmıyor iletişim.
Bireylerin iletişim şekli kuruyor esas oyunu.
Eril demek sadece erkek cinsiyetini içermediği gibi dişil demek sadece dişiliği sembolize etmiyor.
Eril-dişil de en az iletişim kadar derin bir mevzu.
Bunu iletişim açısından kısaca anlatırsak;
İşyerinde karşınızda biri (bu kişi kadın ya da erkek olabilir) bas bas bağırıyorsa aşırı derece erile geçmiş demektir. Siz de kendinizi bağırarak ifade etmeye kalkarsanız kim güçlü ise o kazanır. İki kaplanın ölümcül mücadelesi gibi düşünün. Bol kükreme, göz dağı, acımasız pençeler ve aşırı kan kaybı. Güçlü olan zayıfı yener. Çoğu zaman her ikisi de aşırı kan kaybeder.
Yine iş yerindeyiz. Bu kez farklı bir durum var. Kişi sizinle empati kuruyor, yumuşak ve sıcak bir tonda konuşuyor, sizi dinliyor, sizin gibi düşünmese bile anlamaya çalışıyorsa duygusal bir iletişim kuruyordur. Bu kişiyi “ensesine vur lokmasını al” şeklinde etiketlemeden önce kendi dil mirasınızı gözden geçirebilirsiniz. Dişil iletişim dili kullanıyordur. Duygularda çok ayrıntıya giriyor ve sizin içinizden bir sıkıntı taşıyorsa, siz kendinizi somut terimlerle ifade etmeye devam edersiniz. Karşınızdaki kendini soyut biçimde ifade etmekte özgürdür elbette.
Burada anlamak önemli.
Önce kendini, sonra iletişimde olduğun kişileri…
Aksi durumda işyerlerinin anaokullarından farkı kalmıyor.
Yetişkin bedenlerin çocuk iletişimi çok acımasız yaralar açabiliyor.
Değmez.
İşte iletişim. O yüzden hayati.
Düşünceleri, duyguları tanımak ve tartmak bu yüzden önemli.
Neticede hepimiz birileri bizi anlasın istiyoruz.
Burada saygı ve sabır temel taşlar.
Saygı ile dinlemek, aynı görüşü paylaşmasak da kulak kabartmak bizi de besliyor.
Bu hız dünyasında dinlemek çok azımızın başarabildiği bir iletişim şekli.
Bir de eril-dişil dengesini kaçırdık mı var olan sorunların üzerine yenilerini eklememiz an meselesi.
İşyerindeki iletişim kültürü o işteki sağlıklı ve verimli üretimi doğrudan etkileyen önemli bir unsur. Hayatın her alanında olduğu gibi burada da denge gerekiyor.
Eril ve dişil dengede olursa hayat da iş de akışta ilerliyor.