TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

İşine içine bak!

Yazının Giriş Tarihi: 12.10.2022 12:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.10.2022 14:57

İşine içine bak!

Kızımla dişçideyiz.

Canım türlü türlü dertlerle sıkkın.

Önümüzde epey sıra var. Bekleyeceğiz.

Patlayacak gibiyim. “Biri nasılsınız diye sormasa!” Diyorum içimden.

İyi değilken “iyiyim” diyemeyenlerdenim.

Ağlamak istiyorum öyle bir sıkıntı var içimde. Öyle ki sıkıntım gözümden, burnumdan, ağzımdan fırlayacak.

Moral olsun diye giyindim, süslendim. Sanırsın önemli bir yere gideceğim.

Yok.

Olmuyor. Moralim bozuk.

İçim bana, dışım sana göre “yıkılıyor”

Bekleme salonu zaten adı üstünde “bekle-me!” Diyor. Kalkıyorum. Pencereden dışarısı görünüyor.

Geliş-gidiş trafiğin aktığı bir yol. Araçlar vızır-vızır.

Offf! Diye ofluyorum. İçimdeki sorunlar da kabarıyor.

“Ne o biri bize mi seslendi?” der gibi üşüşüyorlar.

Sorunlardan birini alıp şu giden beyaz aracın üstüne koyuyorum: “Hadi sen biraz dolaş”

 Postalıyorum onu. Biliyorum tez zamanda geri gelecek.

Beni üzen, başımın diğer belasını da aşağıya giden şu gri araca fırlatıveriyorum. “Anca gidersin”.

Gitmiyorlar.

Ben fırlattıkça geri dönüyorlar. Yok sayılmaya çalışmak onları azdırıyor. Çocuk gibi “Aaa bak burda kuş var!” tarzı bir oyalama sökmüyor.

En zor kısma geldiğimizi anlıyorum. Zaten nefesim iyice sıkıştı.

Dışarıyı bırakıyorum.

O anda, o pencere başında ağlamak isteyen kendime işime; içime dönüyorum.

“Evet zor bir durum. Evet canın çok sıkkın. Seni anlıyorum. Seni gerçekten anlıyorum”

“Üzülme” deyince bitmiyor. “Geçer” deyince geçmiyor.

Dıştaki bütün unsurları geçip, içime özüme inmem gerektiğini biliyorum.

Dış kabuk o kadar sert ki!

O kadar gerçek!

“Ne yapacağım şimdi ben?”

Şu an hiçbir şey yapamayan halimi kabul edeceğim.

“İyi de nasıl?” Neyini kabul edeyim?

Çaresizliğini. Çözümsüzlüğünü.

Senden kopup giden ne ise onu….

Kabul edip kalpten “eyvallah” demeden rahat yok.

Onu da yapamıyorum. O zaman yapamayan halimi kabule geçmek gerek.

Hele hele şu düşünce zihnime gelip çöküyor ki işte orada mekik kuleden ayrılıyor.

“Hiç anlaşılamadan ölüp gidebiliriz”

Daha fenası “Hiç kendimizi anlamadan yok olabiliriz”

Bu nasıl bir uzay boşluğu?

Ve insanın kendini gerçekleştiremeden yitip gitmesi ne büyük bir kayıp.

İşte o zaman içim ürperiyor.  

En iyisi işimize yani “içimize” bakmak.

Kaytarmadan, kayırmadan hayata devam etmek.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.