Büyük bir şey yaşıyoruz.
Ne olduğunu bilmiyoruz.
“Ol” an “ol”du.
Bildiğimiz bu.
Şok “ol”duk.
İnanılır gibi değildi. İdrak etmekte zorlandık. Kahr”ol”duk.
Elimizde avucumuzdakileri yolladık.
Doyurmaya, ısıtmaya çalıştık.
“Ol”madığını gördükçe öfkelendik.
Kimimiz somut, kimimiz soyut olarak nefes alamadık. Enkaz altında kaldık.
Ruhen, manen ezildik.
Ve enkazı bir an önce yok etme arzusu koca bir ülkeyi öfke kasırgasında savurdu. Canlı kurtarma sürerken kepçelerin afet bölgesinde enkaz kaldırma çalışmalarına yollanması çoğumuzu paramparça etti.
Açlık, soğuk, karışıklık, ümitsizlik, yaşamın değil ölümün kabulü bir umuda tutunmamızı engellemeye çalıştı.
Çok şey “ol”du.
O kadar çok şey oldu ki;
Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hepimiz içsel olarak biliyoruz.
Bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz.
Belli olan şey belirsizlik.
Bu belirsizlik içindeki netlik ise şu:
Yeniden inşa etmek zorundayız.
Hem kendimizi
Hem de yıkılan her şeyimizi…
Ve bu inşayı alelade değil.
Tastamam yaparsak “ol”acağız.
Her an “ol” an bitenin farkına vararak var olacağız.