Karlı kış günlerinde hava buz gibi soğuk iken kuş seslerini duymak ne kadar değişik bir şey.
İnsanı halden hale geçiriyor.
Kuşlar öyle bir şakıyor ki; sanırsın bahar geldi.
Birçok şeyi erteleme güdümüz var. Erteliyoruz gibi yapıp kendimizi kandırıyoruz sanki.
Ertelediğimiz kendimiziz aslında.
Kendi isteklerimiz.
Kendi hayallerimiz.
Yapmak isteyip yaşayamadıklarımız. Kendimizi gerçekleştirmeyi erteliyoruz.
Bizim için yaşam ne mesela?
Hayat budur işte dediğimiz anlar hangileri?
Sadece haz odaklı mı bu an?
“İşte bu ben bunun için geldim dünyaya” dediğiniz kaç anınız var?
Kaç günün kaç saati?
Hayatı geldiği gibi değil de bizim istediğimiz gibi yaşamaya direniyoruz.
Belki de “Gerçekten bunu yapmak için geldim” dediğimiz bir anı bile yaşamadan hay huy içinde göçüp gidiyoruz.
Yaşam ise yaşama nedenimizi bulup tam anlamı ile bunu idrak etmemizi bekliyor.
Son nefesimize kadar şakımayı…
Ne için geldikse dünyaya son ana kadar onu gerçekleştirmemizi istiyor.
Yaşam geçiyor.
Ve yaşam algımızı değiştirmek iyi bir fikir olabilir.
Filmi henüz seyretmedim ama şu replik için seyretmeye karar verdim:
“Bazen hayat uğruna savaşmaktan, yaşamak için zamanım kalmamış gibi hissediyorum.”
Sınırsızlar Kulübü Filmi (2013), Jean-Marc Vallée.