TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Yaşam Sevincimizi Nasıl Koruruz? (2)

Yazının Giriş Tarihi: 23.02.2022 09:14
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.02.2022 09:14

Yaşam sevincimiz kelebek misali!

Sıkı sıkı tutayım desen tozu eline bulaşır, kanatları çalışmaz.

Bir kere şunu kabul edelim; her an şahane her an sevgi dolu değil yaşamımız. Her an mutlu olmak durumunda da değiliz. Hatta hayatın büyük çoğunluğu çabalamakla ve acı çekmekle geçiyor. Bir de 21. Yüzyılda yaşıyoruz. Kendimize yıpranma payı biçelim değil mi?

Ayrıca ne dervişiz ne melek. Düz insanız.

Zorlayıcı bir olay yaşadığımız an aklımız gibi nefesimiz de uçup gider. Körük gibi olur mesela göğsümüz. Ya da nefesimiz kesilir.

İşte tam filmin koptuğu o an, nefese odaklanmak, fırtınanın ortasında, elini kana bulamadan sakin bir adaya çıkmak kolay değil. Tam anlamı ile kopup gitmişken, kendini bulup geri getirmek ustalık istiyor.

Olayın tam ortasındaki seni her halinle anlamak farkındalığın en net hali. O halini fırtınanın en şiddetli anında tespit etmek kendi kendimize hayat öpücüğü vermek demek. Yani demek istediğim; duygu durumumuzu fark edip uyanık olmak yaşam sevincimizi kollamamıza yardımcı olur. Aksi takdirde olaylar ve duygular arasında savrulup gideriz.

Aklın, elin, kolun sık sık tatlıya gidiyorsa, tatlı krizine giriyorsan uyanık ol! Yaşamdan tat alamadığında tatlıya saldırıyor olabilir misin?

Tatlı krizine girdiğinde kendini şekere teslim etme! Yediğin an için mutlu, sonrası için pişman hissedeceğini, tatlı yedikçe yeniden yemek isteyeceğini hatırla. Tatlı atakların için taktik geliştir. Bir muzun üzerine biraz kakao, biraz tarçın seni dizginleyebilir mesela. 1 paket çikolatanın vücuduna ve ruhuna vereceği yükten iyidir. Çikolataya karşı değilim ben de severim. Sadece “her seferinde teslim olmayalım” diyorum.

Bitik durumdayken, hiç enerjin yoksa şu an sana çok saçma gelecek olan çılgın öneriyi patlatayım: Daha çok hareket et! Hem de tam bitik olduğun an.

Vücudumuz hareket edecek şekilde tasarlanmış. Oturdukça, yattıkça ölüyoruz aslında. Hiç halin yoksa bile hareketli bir müzik aç. 3 şarkı üst üste acayip acayip, deli deli dans et. Abartılı hareketler yap. Kendi kendine gül.

Biraz daha iyi durumdaysan, çek ayakkabıları ayağına fırla dışarı! En az yarım saat yere değil karşıya ya da gökyüzüne bakarak yürü. Burası çok önemli! Yere baktıkça batıyorsun hatırla! Karşıya ya da sık sık yukarıya, gökyüzüne bakacaksın. İstersen bir oyun başlat. Kimlerin yere kimlerin karşıya bakarak yürüdüğüne dikkat et. Hastalar, yaşlılar, kafası dolu ve bunalımda olanlar ile baskıcı ortamda yetişenler yere bakar. Gözün toprağa bakmasın hatırla! Gökyüzü yaşamı hatırlatır.

Yaşam sevincini koruyan başka bir şey de duş almak bence. Abdest alır gibi. Her anını kayda geçer gibi kendini yıkamak. Şu an kolumu yıkadım. Şu an ayağımı… Tek tek her anın farkında olarak elektriğini akıtmak. Suyun iyileştirici gücünü kullanmak…

Yaşam sevincimiz kendimize gösterdiğimiz şefkatle büyür. Sen sen ol kendini sensiz bırakma.

Misafir gelecekmiş gibi sofra kur mesela, olmadı sıcak bir şeyler iç. Kendine eşlik et. Kendinle konuş.

Yakın bir arkadaşını nasıl teselli edersin öyle.

“Neyin var canım?” diye sor kendine.

“Bu da geçer” de.

“Ben yanındayım” de.

Yaşam demek

Emek vermek

O emeği kendine vermen gerek.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.