Dinlenmek ister misin?
Bıkmadın mı koşturmaktan?
Her daim nefes nefese.
“Şu da bir bitsin”
“Hele şunu da atlatalım”
“Sıkayım dişimi”
“Yapmak zorundayım”
“Katlanmak durumundayım”
Bunlar gündelik zorlayıcı telaşlı hallerimiz.
Hayatınıza bir bakın.
Sıkıntı, korku, dert, keder mi fazla?
Huzur, ferahlık, bolluk, bereket, tatmin mi?
Özgür müyüz?
Tutsak mı?
Gerçekten olmak istediğimiz kişi miyiz?
Oldurulduğumuz kişi mi?
Zerrin Özer’in seslendirdiği şu şarkının sözlerini hatırlayın:
“Ne işim var burda benim? Ben aslında caz severim”
İşin doğrusu çoğumuz ne sevdiğimizin farkında da değiliz iyi mi?
Bir maratonun içinde düşe kalka gidiyoruz.
Uzun ince bir yoldayız. Çıkışa doğru ha babam koşuyoruz.
Koşarken kendimizi dinliyor muyuz?
Nasıl koşmaktan hoşlandığımızın farkında mıyız?
Nefesimiz tıkanmadan nasıl keyifle koşarız bakmıyoruz.
İttirip üzerinde bastığımız var mı ilgilenmiyoruz.
Yolun sonu mu önemli? Yol mu? Pek de umursamıyoruz.
Tozunu yuttuklarımıza öykünüp, arkada bıraktıklarımızı önemsemiyoruz.
Ha bire koşuyoruz.
İstemediğimiz, baş belası gördüğümüz pek çok şey sırtımızda koşmaya devam ediyoruz.
E yorgunuz tabi.
Buna can mı dayanır?
Oh be dünya varmış! Demek bizim de hakkımız değil mi?
Hayat bana güzel demeyi kim istemez ki?
O zaman teklifim şudur:
Dilimiz dışarda bir şeyler yetiştirmeye çalışırken kendimize şunu sormakta fayda var:
Biz şu an tam olarak ne yapıyoruz?
Ve bu yaptığımızın bizim hayat planımızla nasıl bir bağlantısı var?
Bu yaptığımız şey bizim açımızdan neden önemli?
Bu sıkıntılara bütün gücümüzü kaptırmadan yaşam enerjimizi korumak mümkün mü?
Her dakika ve her nefeste kendimizin ne durumda olduğunun farkında olarak devam edebiliriz.
Şu an tam olarak ne yaşıyorsun?
Ve hiçbir yere koşmadan tamamen kendine bakarak sadece şu an ne hissettiğinin farkına varır mısın?
Kendini anlar mısın?
Kendinle buluşman mümkün.
Anı yaşaman mümkün.
O zaman yorgunluk biter.
Yerine yaşam geçer.
İşte o zaman hayat bize güzel.