Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

“Bu mesele siyaset değil, hayat meselesidir”

Yazının Giriş Tarihi: 21.10.2025 16:49
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.10.2025 16:54


Bursa, son 1 aydır su krizi ile yatıp, su kriziyle kalkıyor. 1980'lerde İstanbul'da benim gibi çocukluğu geçenler çok iyi hatırlayacaktır. Haftada birkaç saat su verildiğini, küvetlerde su stoklandığını, mahalle aralarındaki çeşmelerde ellerde bidonlar uzun kuyruklarda beklendiğini...

35-36 yıl sonra sudan ibaret sanılan Bursa'da bunları yeniden hatırladım. Babyboomer kuşağından olan annem diş fırçalarken bile altına kova koyup sifon yerine kullanır hala, yıkadığı sebzelerin suyuyla çiçekleri sular. Neden? Kıtlığı dibine kadar görmüş bu kuşağın kıtlık travması var çünkü pirinç tanesinin israfına kıyamaz onlar...

Şu anda ekonomi ve siyaseti yöneten X ve Y kuşağı Türkiye'nin yaşadığı kıtlıkları yarım yamalak hatırlar sanırım. Hayatın gidişatına, teknolojinin gelişimine, insan aklının daha sofistike olmasına uygun olarak 21. yüzyılda beklenen, umulan, arzu edilen ve hayal edilen elbette bu yüzyılda doğan kuşakların kıtlıkla karşılaşmamasıydı...

Kaynakların kıt olduğunu hepimiz biliyorduk. Kendimizce tasarruf tedbirlerimiz vardı, annem gibi...Ama bilmediğimiz; yönetme sorumluluğuna sahip olanların gerekli öngörüye ve zamanında kullanılacak insiyatife sahip olmadıklarıydı. Bu cümlenin en azından Bursa'da tereddütsüz kurulacağına artık eminiz hepimiz. Çünkü, elimizde nurtopu gibi bir su krizimiz var.

Tarihin bu konularda tekerrür etmesini, coğrafya kaderdir diye muzipçe geçiştirmek de mümkün ama bu, bir az gelişmiş ülke vatandaşı refleksi olur. Gelişmiş olanlar kaderle değil, verilerle önlem alır, plan yapar, şeffafça paylaşmayı bilir.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, su krizinin ortasında, yağmurlu bir günün ertesi günü bir basın toplantısıyla verileri de sorumluluları da açıkladı. Önceki yönetimler gereken zamanda gereken önlemleri almamışlar iddiaya göre...

Başkan Bozbey'in açıklamalarından anlıyoruz ki, önlemler sadece siyasi tarafta alınmamış değil. Suyun yüzde 70’i tarımda, yüzde 15’i sanayide tüketiliyormuş. Yani musluktan akmayan suyun hikâyesi evimizden değil, tarladan ve fabrikadan başlıyormuş. O zaman soralım: Bu şehirde sanayinin ve tarımın kazandırdığı zenginlikten yeterince pay alamayan vatandaş, neden su yoksulluğunun en büyük payını almak zorunda? Neden bu sektörler kıt kaynaklarımızı daha çok zenginleşmek amacıyla fütursuzca harcarken, denetlenmedi ve tasarruf tedbirleri almaları sağlanmadı?

Görünen o ki; Bursa’da bugün yaşadığımız kriz, gökten düşmeyen yağmurun veya iklim krizinin değil, yıllarca yanlış yönlendirilmiş politikaların sonucu. Plansız sanayi bölgeleri, ölçüsüz yeraltı suyu kullanımı, betonlaşmış tarım alanları… Bir şehir kendi suyunu unutunca, deresine yabancılaşınca, sonunda kendine de yabancılaşıyor.

Bu şehri var eden, ona can veren Nilüfer Deresi bitmiş durumda, daha geçen hafta BUSİAD'dan bir haykırış yükseldi, dereyi hep birlikte kurtaralım diye. İddiam odur ki; Bursa tekyürek olup, bu dereyi yeniden canlandırdığında, aslında Bursa’nın vicdanı da onarılmış olacak. Meseleyi 'gelecek nesiller için ahlaki ve vicdani bir sorumluluk' kabul eden Bozbey'in tam da üzerine bastığı gibi mesele tam da bu: Vicdan.

İklim değişikliklerinin sebep olduğu kuraklığa doğru gidişat dünya gündemi için de tanıdık tabii ki. Akil insanlar, yönetme sorumluluklarını ve bilimsel araştırmaları yanlarına alıp öngörüde bulunup, bu krizleri önceliklerine alıp, siyaset ve rant ötesi bir yere taşıyıp, insanlık için çalışmayı gayet iyi bilmişler.
Bugün Avrupa’da tarım ve sanayi şehirleri de aynı tehditle karşı karşıya. Ama fark, tepki ve alınan ciddi önlemlerde...Mesela İspanya’da çiftçiler damla sulamaya geçmeden su hakkı alamıyor. Hollanda’da sanayi, üretim suyunun yüzde 90’ını geri dönüştürmek zorunda. İsrail’de kanalizasyon sularının yüzde 85’i arıtılıp yeniden tarımda kullanılıyor.
Yani kimse “yağmur duasına da çıkmıyor, birbirine çamur da atmıyor”; herkes akla, bilime ve planlamaya dönüyor.

Başkan Bozbey'in de dünkü açıklamasında söylediği gibi 'iklim krizi ve kuraklık artık kapıda değil hayatın tam ortasında. Bu sorunlar sadece ülkemizin değil, tüm dünyanın ortak mücadele alanı hâline geldi.'gelmesine de ülkemizin ve Bursa'nın aşması gereken en büyük eşik, krizi yönetmek değil, krizi yeniden üretmemeyi öğrenmek.
Artık hiçbir şehrin kaderi, susuzluğa mahkûm edilmemeli.
Akıl, bilim ve vicdan ortak paydasında buluşabilirsek; yapılması gereken yatırımları zamanında yaparak, öncelikleri doğru belirleyerek, Nilüfer Deresi’ni yeniden canlandırarak, sadece bir ekolojik restorasyon değil, şehrin vicdanı da onarılmış olacak.

Bozbey'in dediği gibi 'Bu mesele siyaset değil, hayat meselesidir'

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.