
Hekimlikten insanın ruhsal ve bedensel bütünlüğüne uzanan bir yolculuğun rehberi: Dr. Neslihan İskit. Yıllar boyunca kalp ameliyatlarından çıkan hastalara sadece tıbbi değil, ruhsal iyileşme kapısı da aralayan sosyal sorumluluk projesinin yanı sıra yoga, nefes, meditasyon ve wellness çalışmalarıyla tanınıyor.
Tıp biliminin disiplinini, yoganın farkındalık ve nefes gücüyle buluşturan Dr. İskit, iyileşmenin yalnızca bedende değil, zihin ve ruhta da tamamlandığına inanan bir yol gösterici. Özellikle yoğun tempo, stres ve sürekli performans baskısı altında çalışanlar için geliştirdiği nefes ve farkındalık temelli uygulamaları, iş dünyasında da denge ve dayanıklılığın yeniden tanımlanmasına ilham veriyor.
Onun dönüşüm hikayesi, “iyi olma halinin” ölçülebilen bir sağlık göstergesinden çok, yaşamın merkezine yerleşen bir farkındalık biçimi olduğunu hatırlatıyor.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz, önce onu dinleyelim.
Ankara doğumluyum, büyük bir ailem var. Güzel bahçe içinde 3 katlı bir evimiz vardı. Muhteşem meyve ağaçları olan bir evdi. En büyük torun bendim, kuzenlerim vardı. Kalabalık sofralarda büyüdük. Annem babam banka memuruydı ve bizler büyürken onlar da büyüdü ve müdür oldular. Mutlu bir çocukluğum vardı. Daha sonraki yıllarda mutlu bir çocukluğun bir lütuf olduğunu düşünüyorum. Mutsuz çocukluk geçirenlerin yetiikinlik döneminde de yine çocukluğu tamir etmekle geçirdiklerini görüyorum. Dolayısıyla temeller çok sağlam diyebilirim.
İlk gençlik yıllarınız, lise hayatınız yine Ankara'da mi?
TED Ankara Kolejinde okudum. Ortaokul son sınıftayken annem babam İş bankasında müdür oldular ve dış göreve gitmeleri gerekti. Trabzon'a gittiler ve ben okulu bırakmak istemediğim için Ankara'da anneannem ve dede
mle kaldım. O yaşlarda anne babamı çok özlüedim tabii. Liseye geldiğimde dedim ki 'beni alın' dedim. Trabzon Lisesinde lise 1 ve 2'yi okudum ki çok kıymetli bir liseydi. Lise son sınıfta tekrar Ankara'ya dönüş yaptık, annemlerin mecbui hizmeti bittiğinde...Tekrar Kolej'den mezun oldum.
Sizi Tıp Fakültesi'ni seçmeye iten motivasyon neydi?
Bizim zamanımızda tercihler önceden yapılıyordu. Her şey şimdi çok değişti. Benim de hayattki tüm kahramanlarım, teyzelerim halalarım, amcalarım hep ODTÜ'de okuyorlardı. Benim de hayattaki amacım Ortadoğu Teknik Üniversitesi'ne girmekti. Ekonomi, işletme, kamu yönetimi gibi bölümleri yazdım. O gün başvurunun son günü . Teyzem, bankada çalışmasına rağmen o gün erken gelmiş ve okula gidip tercihlerimi vereceğimi duyunca listeme baktı. Annem babam bile bilmiyordu tercihlerimi. ODTÜ, Hacettepe'de yazdığım bölümleri teyzem görünce bana 'ailede hiç doktor yok, tıp yazsana' dedi. Ben de istemedim. Teyzemin ısrarıyla tercih listemi son dakikada değiştirdim. Bence bu, hayatımın dönüm noktasıdır. Teyzeme kıza kıza yazdığım tek tıp tercihim hayatımın yönünü değiştirdi. Yıl 1978 sınav sonuçları açıklandığında, bir diğer teyzemdeyim, sonuçların açıklandığını söyledi. Annemi aradığımda 'tebrik ederim Hacettepe deyince' ben de alt sıralara yazdığım pedagoji bölümünü kazandığımı sandım. Meğerse Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kazanmışım. O anda ayaklarımın yerden kesildiğini hatırlıyorum. Fiziksel bir şey değildi belki ama insanların başının tepesini gördüğümü hatırlıyorum. Çok sevinmeme bağlı enteresan bir deneyimdi. Çok isteyerek yazmamama rağmen, her gününü çok severek okudum diyebilirim.
Tıp fakültesinde okuyan öğrencilerin hayatlarında sürekli bir ders çalışma ve sadece akademik bir dünya görüyoruz. Siz o yıllarınıza baktığınızda nasıl bir Neslihan görüyorsunuz? Kendinizle bağ kurabiliyor muydunuz?
Öyle değildim aslında. Kendimle bağlantım vardı diye düşünüyorum. Eğitim kalitesi ve hocaların eğitime bakışı çok özeldi. Dolayısıyla mücevher gibi hocalardan çok özel bir eğitim alırken, bahsettiğiniz gibi bir girdaba girmenin imkanı yoktu. Onlar sana sen bunun farkında olmasan da kendini farkettiriyordu. Hayatı sorguluyorsun. Varoluş teorisini anlatan allah rahmet eylesin Altan Günalp diye bir hocamız vardı. Dolayısıyla kapıldım girdaba sadece ders çalışıyorum gibi bir şey olmuyordu. Anatomi dersinden örnek vermek istiyorum. Bir kadavrayı 1 senenin sonunda kemiklerine ininceye kadar inerek, inceliyoruz. Deri, kaslar, sinirler, damarlar, organlar, en son kemikler...Bu kadar bedenin ön planda olduğu bir eğitimde bedenini farketmemek mümkün değil. Farkındalıkla yetiştirildik.
Bu soruyu aslında benim de katıldığım bir kampta, bir cerrah da katılmıştı. Yoga akışı sonunda ellerimizi kalbimizin önünde birleştirdiğimizde ilk kez kendi kalbinin sesini duyduğunu anlatıp, ağlamıştı. Sadece hekimlere özgü değil elbette, birçok mesleği icra ederken, beden, nefes farkındalığımızın olmadığını düşünerek bu soruyu soruyorum.Bu özel bir örnek de olabilir elbette.
Hekimler elbette bedenin nasıl çalıştığını, tüm mekanizmaları herkesten iyi bilir. Ama durup da kendi bedenini dinleyecek vakti olmamış demek ki. Çok hoş bir farkındalık olmuş tabii. Ne güzel bir buluşma olmuş.
17 YIL KALP YOGASIYLA
SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ
Hocam cerrahiden bahsetmişken sizin 2000'li yıllarda Memorial Şişli Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez ile birlikte bypass ameliyatı geçirmiş hastalara yönelik yaptığınız kalp yogası ile ilgili bir sosyal sorumluluk projesi var. Biraz bundan bahseder misiniz?
Evet 2004 yılında yoga eğitmenliği aldığım sıralarda Memorial Şişli Hastanesinde de Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalışıyordum. Kardiyovasküler Cerrahi Profesörü Bingür Hoca ile tanıştım. Oradaki görevim bittiğinde herkesle vedalaşırken, Bingür Hoca ameliyattan çıkmıştı. Laf lafı açtı ve Hoca bana bypass ameliyatı yaptığı hastalarla ilgili 'ameliyatta bu hastaların bir damarını değiştiriyorum, iki, üç damarını değiştiriyorum, hatta promosyon yapıp üstüne bir de kapak takıyorum' dedi esprilidir böyle. Fakat postoperatif (ameliyat sonrası) dönemde hastaların istediği hızda iyileşmediklerinden bahsetti. Hastaların psikolojilerini de incelemişti. Ameliyat sonrasında hastaların 'neden ben' diye sorgulama ve depresyon dönemine girdiklerinden bahsetti. Dolayısıyla iyileşmelerinin yavaşladığından bahsedince ben de 'onlarla yoga yapalım' dedim. Bingür Hoca, direkt itiraz etti. Saçları diken diken oldu önce. Hocam dedim bana '3 hasta verin, 3 ay da süre verin, tüm tetkiklerini yapın, 3 ay sonra da aynı tetkikleri tekrarlayın' dedim. Hoca, beni kırmadı ve alan açtı. Kardiyovasküler katında bir oda ayarlandı, hepsi ameliyat sonrası süreçte olan, 2'si diyabetli 3 hasta ayarlandı, ecolar, kan tahlilleri, psikolojik testleri tüm tetkikleri yapıldı ve biz 3 ay haftada 3 gün bu hastalarla yoga, nefes ve meditasyon çalıştık.Yaşları ve özel durumlarını dikkate alarak mat yogası değil sandalye üzerinde kalp yogası yaptırdım. 3 ay sonunda sonuçlar geldi ve Bingür Hoca ayağa kalktı ve ceketini ilikledi ve bana 'ne yaparsan altını imzalarım' dedi. Derhal yönetimle konuştu ve sosyal sorumluluk projesi olarak bu projeyi 17 yıl boyunca sürdürdük. Pandemiye kadar sürdürdük. O kadar iyi dönüşler oldu ki Hastane benden hamile ve çocuk yogası da istedi.
Amerika'da Dr. Dean Ornish diye bir doktor var. Kalp hastalığının kader olmadığına dair önerileri olan bir de kitap yazdı. Burada 5 basamaktan bahseder: Yaşam şeklini değiştir, beslenme şeklini değiştir, hareket kat, yoga ve meditasyon yap, doktorunu çok şaşırtacaksın diyor. Nischala Joy Devi de onun hemşiresi.Pandemi sonrasında Amerika'ya gittim ve Nischala Joy Devi'den kalp yogası eğitimi aldım. Ben de yaptırıyordum ama eğitimini almak bana daha büyük huzur verdi.
Daha sonra Bingür Hoca ile Kalp Yogası kitabı yazdık.
Araya Türkiye'de bence çığır açan sosyal sorumluluk projenizi aldık ama yaşam hikayenizde Tıp Fakültesi sonrası yolunuzu nasıl değiştirdiğinizi atlamak istemem.
Evet, Fakülte bitti, ama dahiliye hocam beni sınıfta bıraktı. Tüm arkadaşlarım mezun oldu, kurasını çekti ve gitti. Harita üzerinde Ankara'dan aşağıya bir çizgi çekin, tüm arkadaşlarım Ankara'nın dopusuna gitti. Ama bana zorunlu hizmet için İstanbul çıktı, enteresan bir şekilde. Ve ben çok kızgınım, dahiliyeden kaldığım için. Hocaya o zamanlar çok kızıyorum, fakat 3 ay sonra bana denk gelen kurada yolum İstanbula düştü. Çok güzel bir mecburi hizmet dönemi geçirdiğimi söyleyebilirim. O zaman İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hızır Servisi yeni kuruyordu. Ambulans servisi yoktu o zamanlarda. Müthiş bir ağla, ambulans sisteminin yerleştirildiği dönemdi. 2,5 sene büyük faydalar sağlayarak bir dönem geçirdik. Sonra tekrar Ankara'ya Sağlık Bakanlığı'nda bir iş için döndüm. Ve o sırada herkes mecburi hizmet sonrası uzmanlık sınavına girmeye başladı. Ve ben girmeme kararı aldım. Yine şifayla ilgili bir şeyler yapacağımı biliyordum. Derken, o sırada Türkiye'deki tüm tıp fakültelerinin cihaz alım ihaleleriyle ilgili aşırı stresli bir işti. Aşırı prosedür gerektiren ve tüm fakültelerin enjektörden MR cihazına kadar tüm ihtiyaçların ihale sistemiydi. Ben stresi çok yoğun hissettiğim bir dönemdeydim. Çok sigara ve kahve içiyordum. Şu anda o günkü tükettiğim sigara ve kahvenin binde birini tüketsem taşikardiden giderim herhalde...
Sonra biri toplulukta sohbet arasında 'yoga strese iyi geliyor' dedi. Yıl 2000 yılı. İbrahim Tatlıses'in 'Oxford vardı da biz mi okumadık?' sözü gibi 'yoga vardı da biz mi yapmadık?' dedim. Kimse bilmiyor, google filan yok o günlerde araştırma şansım da yok. Ankara'da imkansız gibi düşündüm. Ama bunu duyduktan 1 hafta sonra iş çıkışında, birine bir paket bırakmam gerekti. Oturduğum semtte sadece yolu değiştirip bırakırken, trafik durdu, her asabi insan evladı gibi ben kornaya yüklendim. Ve durdum ve kafamı çevirdiğimde Masala Yoga Stüdyosu diye bir tabela gördüm. Ertesi günü eşofmanlarımı giyip ilk kez hayatımda yoga yaptım. İlk hocam, asla unutmam.
Yoga duruşlarını gösterdi bize. Şimdi herkes yogayı duruşlardan, hareketten ibaret sanıyor ama yoga bir okyanus.Güzel bir akış yaptırdı. Yanımda biri horlama gibi bir nefes alıyor. Bu nefes sesinden bile tetikleniyorum. Akışın sonunda şavasanaya yattık.Yoga yapanler bilir; her yoga dersi bir hayatı temsil eder. Doğarsın, büyürsün, gelişirsin ve ölürsün. Şavasana da ceset pozisyonu. Ben o ilk dersimin sonunda ben bir yere gittim, aman allahım. Sonra insanlar yavaş yavaş sınıftan çıkıyor. Ama benim girdiğim teta fazına benzeyen hal çok hoşuma gitti. Derken stüdyonun sahibi hanım beni hafifçe, dürtüp beni uyandırdı. Ve ben ilk deneyimim sonrasında önce 'bu benim hayatımda her zaman olmalı' dedim. Sonra da 'neden benim hayatımda olsun, herkesin hayatında olmalı' dediğimi hatırlıyorum. Nasıl bir huzurdu anlatamam. Derken 3 sene çok disiplinli bir yoga hocası oldum. Bu süreçte sigarayı bıraktım. Bırakış o bırakış...
Eğitmenlik boyutuna geçiş nasıl oldu?
Kasım 2003'de turistik bir seyahate çıktım. Yogadan tanıdığım bir arkadaşım da bana 'orada benim bir gurum var, senin için zahmet olmazsa ona hediye göndermek istiyorum'dedi. Ben de kabul ettim. Katmandu'dayız, rehberden rica ettim, emanetleri Guru Devi'ye teslim etmek için. Nepal'in tozlu topraklı yollarında gurunun aşramına gittik. Hastalar geliyor, açlar geliyor, herkese açık bir aşram. Çok tatlı bir guru, devamlı gülüyor, öğrencisinin hediyelerini verdim. Açtı, herkesle paylaştı. Ben de kendime diyorum ki 'Neslihan hazır guru, herkesin karşısına çıkmaz bir soru sor' 'ne sorsam' diyorum içimden. Guru bana diyor ki 'aklınızda bir soru varsa bana sorabilirsiniz' Sonra aklıma bir soru geliyor içimden 'koskoca guruya bu soru sorulur mu?' diyorum. O bana 'utanmanıza gerek yok, her soruyu sorabilirsiniz' diyor. Enerjisi o kadar yüksek ki...Bana dedi ki 'sen Ankara'da kalmamalısın ve çok sevdiğin çocuklarla vakit geçirmelisin' diyerek rehberlik etti. Kapıdan çıkarken de 'aklına başka soru gelirse yine sorabilirsin' dedi. Ben hemen analitik beynimle 'email adresinizi alayım o zaman'dedim. O da bana 'yooo sen sor ben cevap veririm' dedi. Ne zaman meditasyona girsem, zınk diye gelir o guru ve ne sorum varsa cevap verir gider. Sonra defalarca Nepal'e gittim ve defalarca kendisini ziyaret ettim.
HERKESİN ŞİFALANMASINI İSTERİM
Siz bir hekimsiniz hocam. Özellikle batı merkezli bilimsel eğitim almış, analitik düşünme sistemine alışmış hekimlerde de, pek çok meslekte de bu tür spiritüel konularla ilgili reaksiyon veya direnç oluyor. Siz sanırım çok hazırdınız. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
O biraz fıtratla ilgili bir şey diye düşünüyorum. Yani analitik zihin olsa da fıtrat...Çok direnç gösterenler, hemen kabul edenler, bir süre denedikten sonra kabul edenler pek çok insanla karşılaştım ben de.
Pandemide bulundukları bölümün başı, başkanı pozisyonundaki stres altında çalışan hekim arkadaşlarımın çalışma koşulları çok zordu. Bu insanlar hastanelerde enfeksiyon hastalıkları bölüm başkanı, acil bölümü başkanı gibi insanlar ve korkunç çalışıyorlar. Risk altındalar biliyorsunuz. Onlar için bir şey yapmak istedim. Nasıl ellerinden tutabileceğimi düşünürken, 2020 yılından beri, bu sene 5. senemiz her akşam buluşuyoruz. 20.30-21.00 arasında nefes ve meditasyon yapıyoruz. Katılan arkadaşlarımdan da çok iyi geri bildirimler alıyorum. 80-90 kişi geldi, ilk etapta. Sonra yarısı gitti. Ama kalanlarla devam ediyoruz.Tansiyon, sindirim sorunu gibi sorunlarda ciddi iyileşmeler farkettiler. Olumlu gelişmeler oldu, bu kadar düzenli nefes ve meditasyon yapınca...Fakat grubu ilk kurduğumda ilk gelip ayrılan ve bir daha dönmeyen analitik düşünen arkadaşlarımız da var tabii. Ben hep şöyle düşünürüm: yoga sihirli bir şeydir. Gitmek istediği insana gider. Sen zorla yogaya gidemezsin. Kimseyi zorlamaya gerek yok, bu herkese nasip olmayabilir.
Herkesin yogadan şifalanmasını isterim, ama direnç gösterenleri ikna etmeye uğraşmam.
Hindistan Vivekananda Üniversitesi'nden de eğitim aldığınızı biliyorum Hocam. Öğrencilikten sizi hocalık tarafında taşıyan bu süreç nasıl oldu?
Guru Devi ile görüştükten sonra ben ülkeme geldim. Kendi kendime 'ah Gurucum sen ne tatlısın, sevdiğin 2 çocukla vakit geçir dedin ama hayat da öyle değil, çalışmak zorundayım' derken öyle ilginç değişimler oldu ki hayatımda 3 Kasım 2003'te Nepal'e gitmiştim, 31 Aralık 2003'te yılbaşını geçirmek üzere İstanbul'a geldim ve bir daha dönmedim Ankara'ya. Tam 1 sene aynen Guru'nun dediği gibi sevdiğim 2 yeğenimle dolu dolu vakit geçirdim. Bu sırada İstanbul'da ben yoga öğrencisi olarak devam ediyorum hayatıma. Ve gittiğim okulda dediler ki 'Hindistan'dan bir hoca geliyor, Raguram. Yoga felsefesi anlatacak ve eğitmenlik sertifikası verecek' ben de bu eğitimi almaya karar verdim. Vivekananda Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Raguram bize yoga felsefesi, pranayama (nefes), Asana (duruşlar) ve meditasyonla ilgili çok derin bir eğitim verdi. Eğitim sonrasında sertifikalarımızı aldık.
Hocam bu evrende sizin misyonunuz nedir? Koltuklarınızda pek çok karpuz var: yoga, nefes ve meditasyon eğitmenisiniz, welness eğitimleri veriyorsunuz, hekimsiniz, belki ailenizde pek çok rolleriniz var. Siz hangisisiniz?
Ben her dersin sonunda öyle huzurlu yüzlerle karşılaşıyorum ki, her ders sonrasında 'ben iyi ki bunu yapıyorum' diyorum ve çok mutluyum. Tabii ki hayatımda işe yaramak bana iyi geliyor. Her insan işe yaramak, birine dokunmak ister. Ben sürekli bunu yapıyorum.
“Karşılık beklemeden iyilik yapmak duygusal bedenimizi dengeye getiriyor' cümlesini sizden duymuş ve çok sevmiştim. Sanırım bundan bahsediyorsunuz. Duygusal dengeyi hayatınızda bu şekilde bulabiliyorsunuz diye düşünüyorum.Keşkeleriniz var mı peki hocam?
Herhalde olmazdı. Bir daha Neslihan olarak gelseydim, yine aynı şeyleri yapmak isterdim. İnsanların minnet duygusu ve onlara iyi gelmek bana da çok iyi geliyor.