TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Afet Dönemlerinde Kurum ve İnsan Kaynakları Uygulamaları

Yazının Giriş Tarihi: 22.03.2023 10:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.03.2023 10:04


Afet Dönemlerinde Kurum ve İnsan Kaynakları UygulamalarıSon yıllarda insan ile bağlantılı her şey “anlam arayışı” üzerine odaklandı. Firmalar çalışanlarını kuruma bağlamak  için anlam arıyor, markalar müşterilerinin sadakatini kazanmak için anlam arıyor, insanlar ruh sağlığını korumak, hayat motivasyonunu sağlamak için kendine bir anlam arıyor. Hayatın anlamını bulmak, hayatımızı daha anlamlı yaşamak kişilerden kurumlara kadar herkesin rutin bir arayışı oldu.

6 Şubat depremi ile hayatı, hayatın anlamını, yaşadığımız acıların sebep ve sonuçlarını sorguladığımız, ağlamaktan üzülmekten bedenen ve ruhen yorgun düştüğümüz günler yaşıyoruz. Bu depremle zaten birçok açıdan zorluklarla mücadele eden milletimiz yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen depremin verdiği büyük tahribatla uğraşıyor.

Deprem ile birlikte Maslow’un insanların psikolojik ihtiyaçlarını anlattığı İhtiyaçlar Piramidinin en üst noktasından tepe taklak en alt noktasına taşınmış binlerce insan var ülkemizde. Bu piramidi hatırlayalım.  Piramidin en alt basamağında nefes almak, yemek, içmek, uyumak, tuvalet gibi fizyolojik ihtiyaçlar yer alıyor. İkinci basamağında güvenlik ve barınma ihtiyacı , üçüncü basamağında ise ait olma, sevgi ve ilgi ihtiyacı var. Piramidin dördüncü basamağında saygınlık gereksinimi, beşinci basamağında da kendini gerçekleştirme gereksinimi var. Hayat yolculuğumuzda bu basamakları bazen hızlı, bazen yavaş tırmanırız. Bu basamakları çıkarken bizim en büyük destekçilerimizden birinin de çalıştığımız firmalar olması gerekir.

Deprem bölgesindeki çalışanlara kurumlarının özellikle piramidin ilk iki basamağındaki insani ihtiyaçları için yardım etmesi, kol kanat germesi çok kıymetli. Kişinin bu zor gününde arkasında dağ gibi duran firmasını gördüğünde yaşadığı gururu normal süreçte hiçbir firma çalışanına yaşatamaz diye düşünüyorum. Hayat bu bölgede şu an için durmaya yakın şekilde yavaşladı ama yeniden hızlanacak, ekonomik akış paralelinde hayat yeniden canlanmaya başlayacak. Bu bölgedeki çalışanların en büyük ihtiyacı “güven”. Bu süreçte hayatta kalan ailesinden sonra en çok güven duygusunu yaşamak isteyeceği kurum devletten ve çalıştığı işyeri olacaktır. Kurumlar bu zor günleri çalışanlarıyla elbirliğiyle, birbirlerinin yaralarını sararak aşacakları duygusunu hem sözle hem de eylemle yaşatmalıdır.

Deprem bölgesinde olmayıp bu felaket sonrası acıyı ve çaresizliği yüreğinde hisseden, günlerce televizyon başında uyumadan gözü yaşlı enkazdan çıkan vatandaşları izleyen, bölgeye yardım için giden, akrabalarını bu depremde kaybeden milyonlarca da travmatize olmuş acılı çalışan var. Deprem sadece 11 ili değil tüm Türkiye’yi derinden yaraladı. Herkesin yüreği ağzında, gözyaşları her an sebepli sebepsiz akıyor, gülmeye utanıyoruz.  Yas ülkesiyiz ve bu yas daha uzun süre  devam edecek. Beteri gidecek ama kalbimizde hep bir sızısı kalacak.

Her firmanın kriz anları için planları vardır ama yeterli olmadığı gerçeğini de her felakette bir kez daha görüyoruz. Pandemi de hiç hayal edilmeyen bir dünyayla karşılaştık, krizin en büyüğünü yaşadık ama hiçbir firmanın kriz planında böyle bir olasılık yoktu. Pandeminin hayatımızı girmesiyle artık firmalar pandemiye özel eylem planı hazırladılar, süreçlerini buna göre yeniden yapılandırdılar.

Deprem ülkesiyiz diye yıllardır  konuşuyoruz ama muhtemelen birçok firmanın kriz planlarında göstermelik maddeler dışında depremle ilgili detaylı bir eylem planı yoktur. Ama bu felaket deprem kendi bölgemizde olursa ya da ülkemizde herhangi bir şehirde olursa firma olarak neler yapabiliriz konusu çok daha detaylı çalışılması gerektiğini gösterdi.

Bu süreçte İnsan Kaynakları departmanları neler yapabilir diye düşündüğümde ilk aklıma gelen maddeleri kısaca şöyle özetleyebilirim.

        Çalışanların deprem konusunda eğitilmesi, bilinçlendirilmesi. Rutin, standart eğitimlerin arasına bu eğitim de zorunlu olarak eklenmeli.

        Arama kurtarma ekiplerinin kanuni zorunluluk ötesinde bir gereklilik mantığıyla ciddiyetle kurulması, eğitilmesi. Bu ekiplerin ihtiyaç anında depremde arama kurtarma yapabilecek boyutta eğitilmesi ve gerekli malzeme ve donanımların kurumların depolarında yer alması

        İşyeri binaların depreme dayanıklılığının resmi kurumlarca yeniden belgelendirilmesi ve güven ortamı oluşması için çalışanlarla paylaşılması

        Deprem sonrası çalışanlarda oluşan travmalar için psikolojik destek alınmasını sağlama yönünde çalışmalar yapması

        Kurumun deprem bölgesine yardımda bulunması çalışanları motive eden insani bir eylem. Bu sürece çalışanların da dahil edilmesi, yardım çalışmalarında onların da gönüllü olmasını sağlayacak ortamların oluşturulması çalışanları iyi hissettirecektir.

        Bu dönemde insanlara iyi gelen en önemli şey bu bölgedekilere yardım edebilmek, yaraların sarılmasında küçücük de olsa bir katkısının olduğunu hissetmesi.  Kurumların iyilik hareketlerine çalışanlarını da dahil etmesi bu açıdan çok anlamlı.

        Zor günler dayanışmayla geçer. Bu süreçte kurum yöneticilerinin birlik, beraberlik mesajları vererek çalışanlara güven telkin etmesi, geleceğe yönelik umut dolu mesajlar paylaşması çok önemli.

        İnsan Kaynakları birimlerinin de yöneticilerine de bu zorlu günlerde çalışanlara karşı daha hassas ve hoşgörülü  davranması ve iş planlamalarını da bu ruh haline göre organize etmeleri gerektiği yönünde hatırlatmalar yapmasında fayda var.

Zor zamanlar geçirirken veya stresli olduğum zamanlarda hep gözümün önüne hayatın iniş ve çıkışlarla dolu olduğunu metaforik olarak anlatan  kalp atış hızı grafiği gelir. Hayattaki mutlu olma ruh durumumuz da bu kalp atış grafiğindeki çizgiler gibi iniş ve çıkışlarla doludur. Eğer hayattaysak mutluluk çizgimiz her dibe indiğinde elbet akış doğrultusunda yukarı doğru da çıkacaktır. Hayat dümdüz, rutin bir akış değildir, ancak yaşam bittiğinde kalp atış çizgimiz gibi dümdüz olur. 5 Şubat’ta mutluyduk yaşam çizgimiz belki en üstteydi, 6 Şubat’ta belki  dibi gördük. Şimdi de orta çizgiye ulaşmaya çalışıyoruz sonrasında en üst noktalara da çıkacağız elbette. Yaşıyorsak mutlu olmak için birçok sebep ve dayanağımız olacak, güzel günler de göreceğiz…

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.