TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Olanı olduğu gibi kabul eder misiniz?

Yazının Giriş Tarihi: 27.12.2021 09:27
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.12.2021 09:27

Olanı olduğu gibi kabul mu  edersiniz yoksa her durum için hazırda yorumlama senaryolarınız mı vardır? Başımıza gelen bir durumu olumlu veya olumsuz olarak yorumlamadan önce gerçekçi bir şekilde yaşanan olaya odaklanmak, onun hakkında yargıda bulunmadan bu şekilde kabullenmek daha az hayal kırıklığına uğramamızı ve daha çok mutlu olmamızı sağlar.

İş hayatında yaşadığımız olayları hep bir başka olaya bağlama, onu farklı konu ve kişilerle eşleştirme eğiliminde oluruz. Büyük pencereden bakmak, olanı geniş açıdan değerlendirmek için bunun böyle olması gerektiğine inanırız. Ama büyük pencereden bakmadan önce, odağımızı olan gerçekliğe odaklamalı bunu iyice anlamalı ve sindirmeliyiz. Sonrasında yaşananlara geniş açıdan bakmak, çok yönlü değerlendirmek ve karar vermek çok daha kolay olacaktır.

Olanı olduğu gibi değerlendirmek konusunda Çinli düşünür Lao Tzu'nun çok güzel bir hikayesi var. Bu hikayeyi her okuduğumda veya dinlediğimde günlük yaşantımızda başımıza gelen her şey için ne kadar fazla yorum yaptığımız ve her başımıza geleni başımıza gelecek başka bir şeyle anlamlandırmaya çalıştığımız ve bazen de yargısız infaz yaptığımız aklıma gelir.

Hikayemiz yaşlı bir adamın başına gelenleri olduğu gibi kabul etmesi ve olumlu veya olumsuz bir yargıya varmaması ile ilgili.  Köyün birinde çok yaşlı ve fakir bir adam yaşarmış. Bu yaşlı adamın kralın bile kıskandığı dillere destan çok güzel bir beyaz atı varmış. Kral bu at için ihtiyara hazinesinin neredeyse tamamını teklif etmiş ama adam atını satmaya yanaşmamış. Her seferinde de  "bu at, benim için bir at değil; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş. Yaşlı adam bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "seni aptal ihtiyar, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar bolluk içinde  yaşardın, şimdi ne paran var, ne de atın" demişler. İhtiyar: "karar vermek için acele etmeyin" demiş. "Şu an sadece atın kayıp deyin, çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." demiş. Bu cevaba köylüler kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş, meğer çalınmamış, dağlara gitmiş , dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. İhtiyarın şimdi beyaz atıyla birlikte 13 atı olmuş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. "sen haklı çıktın, atının kaybolması bir talihsizlik değilmiş senin için şansmış, şimdi bir at sürün var."demişler. "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar köylülere. "Sadece atın diğer atlarla birlikte geri döndüğünü söyleyin, bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz." demiş. Köylüler bu defa açıkça dalga geçmemişler ama içlerinden alay etmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Yaşlı adamın en büyük yardımcısı evin geçimini temin eden tek  oğlu, şimdi uzun süre yataktan kalkamayacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Şimdi sana bakacak başka kimsen de yok, belki de eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "o kadar acele etmeyin, oğlum bacağını kırdı, gerçek bu, ötesi sizin verdiğiniz karar demiş yine bilgelikle. Birkaç hafta sonra, ülkelerine düşmanlar büyük bir ordu ile saldırmış. Kral eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış, köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almış. Köyü matem sarmış, çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini, ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. "gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "oğlunun bacağı kırık ama, hiç değilse yanında olacak. Oysa bizimkiler belki asla geri dönmeyecekler, oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer." İhtiyar "siz erken karar vermeye devam edin" demiş, "oysa ne olacağını kimse bilemez. Bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu gelecekte göreceğiz, şu an hiçbirimiz bilemeyiz" demiş.

Geçmiş yaşandı bitti, gelecek bir hayal yaşadığımız tek an şu anki zamandır. Yaşadığımız anı acısıyla tatlısıyla olduğu gibi kabullenmek ise olgunluk ve bilgelik...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.